“Her şeyde en uç noktaya giderim. Hayatım boyunca itidal nedir tanımadım.”
Yukarıdaki sözler dünya edebiyatının en önemli isimlerinden Fyodor Mihayloviç Dostoyeski’ye ait. Kumar tutkusuyla bilinen ve bunu hiçbir zaman reddetmeyen Dostoyevski’nin, klasik eserlerinden Kumarbaz’ı kaleme alırken önemli ölçüde kendi deneyimlerinden ve öz tutkusundan yola çıktığı bilinir. Safdie Kardeşler‘in yeni harikası Uncut Gems’in ana karakteri Howard Ratner’ı da gerçek bir kumar bağımlısı olarak tanımlamak mümkün. Dostoyevski imzalı Kumarbaz’ın ana karakteri Aleksey için nasıl kumar asla kumar değilse, Safdieler’in ana karakteri Howard için de kumar sadece para kazanmakla ya da kaybetmekle ilgili değil. Bu bir karakter özelliği ve hatta daha da ilerisi; bir öz benlik, onu hayatta tutan kor madde ve her sabah uyanıp yazgısına meydan okumasını sağlayan yegane unsur. Peşinen söylemek gerekirse, iki saati aşkın süresine rağmen Uncut Gems’in bir fırtına gibi akıp gitmesini sağlayan en büyük cevher de Safdieler’in Howard’da vücut bulan, yıllarca unutulmayacak enfes karakter çalışması.
Howard, New York’ta yaşayan yahudi bir mücevher satıcısı ve işlerin onun için pek de iyi gittiği söylenemez. Boğazına kadar borca batmış durumda ve artık alacaklılar, tahsilatçılar kapısına dayanmış. Kayınbiraderi Arno’ya yüklü miktarda borçlu ve Arno artık parasını almak için tahsilat mafyasını devreye sokmuş. Evde de işler iyi gitmiyor. Eşiyle çoktan kopma noktasına gelmiş, boşanmak üzere. Çocuklarının ona itimatı yok. Kredibilitesi sıfır. İş yaptığı komşu esnaf da ona pek güvenmiyor. Tüm bu karmaşanın ortasında, komisyoncusu Demany sayesinde dükkanına NBA yıldızı Kevin Garnett’in gelmesi Howard için işleri değiştiren bir unsur oluyor. Garnett’e iyi bir satış yaparsa ya da daha iyisi Garnett’ten play-off‘larla ilgili bir tüyo, bir sinyal alabilirse belki sonunda voliyi vurabilir. Ama Garnett de zor müşteri. Her şeyi beğenmiyor. İşte tam o anda dükkanına, bir müzayede evinde satışa çıkartacağı opal taşı geliyor. Etiyopya’dan, eski kıtanın madenlerinden birinden çıkartıp getirttiği, tarih öncesi devirlere dahi tanıklık eden sahiden de değerli bir taş bu. Garnett’in bu taşa takılıp kalmasıyla Howard’ın borçlarını ödeyip hayatını yoluna koyabilmesine dair bir umut ışığı doğuyor, zira ona göre opal taşı milyon değerinde, işin aslı ne yazık ki öyle değil. Bu noktadan sonra hem alacaklılarından kurtulması daha da güçleşiyor, hem de Howard verdiği kararlarla hesap defterinin borç hanesine yeni rakamlar eklerken, bir yandan da hayatı kendisi için bile isteye, sürekli güçleştiriyor.