Dünyanın lüks otel zincirlerinden Dubai merkezli Jumeirah Group’un Bodrum’da hizmete açtığı geleneksel saray konseptiyle tasarlanan Jumeirah Bodrum Palace’ın Genel Müdürü Zeynep İncekara, çocukluğundan bugüne kadar geçen süreyi, nerelerde çalıştığını, zor işleri nasıl başardığını içtenlikle anlattı. Lüks geniş süitlerden oluşan odalarla saray konforunda hizmet veren Jumeirah, aralarında prensesler, prensler, başbakanlar ve üst düzey hükümet yetkililerinin de bulunduğu çok sayıda kişiyi ağırladı. Lüks anlayışında 5 yıldıza inanmayan, kendisi için düşünmediğini, başkasının düşünüp kendisine sunulmasından mutlu olan İncekara, dünden bugüne yaşamını Diva’ya anlattı.
– Zeynep Hanım, hayat hikayenizi anlatır mısınız…
1961 doğumluyum. 9 yaşında Avustralya Sidney’e taşındık. Annem ve babam, ikisi de maceraperest insanlar. 1970’lerde ortam iyi değildi. Daha iyi bir yaşam olsun diye Avustralya’ya gidelim dediler, kendi imkanlarımızla gittik. İki kardeşiz. 9 yaşındaydım, ağabeyim 16 ay büyük… Sidney’de büyüdüm, okul hayatım bu kentte geçti. Otelcilik okumaya karar verdim ve otelci oldum. Hem çalıştım hem okudum. İlk iş tecrübem Sidney’de Hilton’da garsonluktu. Ziyafet Müdürü Atilla Tömçekçioğlu vardı. Onun yanında başladım. Kendisine çok şey borçluyum. Bir ara Türkiye’ye geldim, Divan’da çalıştım.
– Sidney’den sonra kaç ülkede çalıştınız?
İstanbul’a geldim. 1.5 yıl sonra yeniden Sidney’e döndüm. İki yıl Avustralya’nın kuzeyinde, Himamaylan’da yaşadıktan sonra yine İstanbul’a geldim, 12 yıl kaldım. Çırağan Sarayı’nın açılışında çalıştım 5 yıl… Sonra Four Seasons Sultan Ahmet’te açılıştan itibaren 6.5 yıl görev yaptım. Singapur Four Seasons’tan sonra, Four Seasons Londra’ya, oradan Tokyo’ya ve Hong Kong’a geçtim. Sonra alakasız bir iş yaptım. Hed Hunterar beni buldu. Kendisi Hong Konglu işadamı. Ağır hastalık geçirmiş. Yaşadıklarından sonra eşine dostuna yardımcı olmaya başlamış. Patronum olaya şöyle bakıyordu; yüksek geliri olan kişiler ileriye dönük yatırım yapar. Birinci, ikinci jenerasyona göre alım satımlarını ayarlar. Tatile gideceği zaman acentelerle çalışır. Tatil planları önceden bellidir. Ama bu insanlar sağlıkları söz konusu olduğunda ne yapıyor? Herkese yardım etmeye çalışan Hed Hunterar, “Neden bunu kurumsal bir hale getirmeliyim?” diye düşünmüş. Benim de onunla mülakat yapmamı istediler. Ben de “Yapmam, ben medikalden, tıptan anlamam” diye düşündüm. Yine de Hed ile tanıştım. Konuştukça düşünce ilginç geldi ve başladık. A’dan Z’ye sağlıkla ilgili her şeyi müşteriye sunuyorduk. Biz insanları buluyorduk. O şirketin yüzüydü. 2.5 yıl çalıştım. Kurdum, yaptık ve ilerledi. Ama ben otelciliği özledim. Kapalı yerde tek başıma çalışmak bana göre değildi.
– Yaptığınız güzel bir iş miydi?
Büyük yatırımlar yapıldı. Sabahtan akşama kadar hastalıklarlarla uğraşmak tabii ki zor. Müşterilerimiz Pakistan’dan, Kongo’dan oldu. Bir üyemizin kızı Malezya’da bir otelde baygın bulundu. Hastaneye kaldırıldı. Bir koğuşa yatırılmış. Kız da septik şok var. Kendinde değil. Biz Hong Kong’dayız, adam Pakistan’da. Ben oradan müdahaleye çalışıyorum. Çalıştığımız şirketler vardı. Onları devreye soktuk. Bu iş beni biraz sıktı ama olay şuydu aslında; “Otelciliğin dışında bir şey yapabiliyor muyum?” diye sordum kendime ve yanıtını da öğrenmiş oldum.
– Başarılı bir otelin genel müdürü neye göre seçilir?
Otelcilikte iyi bir genel müdür; iyi bir lider, iyi iletişim kuran insandır bence. Aslında, genel müdür otelden otele değişir. Herkesin kuvvetli bir noktası vardır. İyi bir genel müdür, iyi bir lider olmalı. Her şey ekip işi aslında. “Ben” kelimesini sevmiyorum. Otelde “Sen” diye bir şey de yoktur. Ekip çalışır. Bugüne kadar çok iyi genel müdürlerle çalıştım.
Bu kişiler yanındakileri de yükseltir. Eskiden bir mentalite vardı; “Ben her şeyi bileyim, kendi görevimi koruyayım”, o mantık yok artık. Bu günümüz şartlarında da olamaz. Alttan pırlanta gibi insanlar geliyor. Pırlanta değerli bir taş. Pırlantayı parlayacak dereceye getiren iyi bir liderdir.
– Ülkeden ülkeye geçtiğinizde, ekibinizi de yanınıza alıyor musunuz?
Hayır tek başımayım. Ekipten kimse olmuyor.
– Zor olmuyor mu her gittiğiniz yerde yeni bir ekip kurmak ve alışmak?
Elbette zor. Bazı ülkelerde 1.5 yıl kalabildim. Gittiğim ülkede ev bulana kadar otelde kalıyorum. Eğer aynı şirkete transfer oluyorsanız, bir şansınız var o şirketin felsefesini biliyorsunuz. Ama başka bir şirket kolay olmuyor tabii.
– En zorlandığınız ülke hangisi?
Japonya’nın başkenti Tokyo. Çünkü, transfer olduğum bütün ülke ve kentlere geçmişte gitmiştim. Singapur, New York ve Londra… Hepsinde yaşamadım ama tatil amaçlı gittim. Lisanını biliyorum. Tokyo şöyle zor oldu; 11 yıl Four Seasons ekibinin içinden Manderin Oriental’a transfer oldum. Firma değiştirdim. Hayatımda hiç Japonya’ya gitmemiştim. Tokyo’ya indim. 2 saat havalimanında otobüs bekledim. Ne zaman bir yere transfer olsam, beni karşılıyorlardı. Bana “Otobüse binin gelin” dediler. Taksi, havalimanından otele çok büyük paraya gidiyordu. Zordu ama 13 ay kaldım Japonya’da. Daha sonra Hong Kong’a geçtim. Bu ülkede de 8 yıl yaşadım. Japonya’da 13 ayda daha çok şey öğrendim. Japonya’da İngilizceyi çok iyi bilmiyorlarsa, konuşmuyorlar. İlginç anılarım var tabii. Japonya katı kuralları ve kültürleri olan bir ülke.
– Bir otelde göreve başladığınızda ilk yaptığınız iş ne oluyor?
İnsanları ve ekibi tanımak. Kuvvetli yönlerini anlamak. İyi bir lider, ekibini tanıyıp sahip çıkar. Yoksa binayı bulmak kolay. Otelcilikte aynı sahne, aynı senaryo. Oyuncular farklı. Çünkü otel de doğabilecek sıkıntılar aynı
– En önemli birim hangisi?
Tek başına hiçbiri olamaz. Bu bir zincir. Santraldaki kişi otelin sesidir mesela. Doğru yere bağlanıp, doğru bilginin verilmesi gibi rolü vardır. Kapıdaki arkadaşların başka bir sorumluluğu var. Hiç kimse birinden daha önemli veya önemsiz değil.
– Jumeirah Bodrum Palace’ta kaç kişi çalışıyor?
300’ün üzerinde. Çoğunluk House Keeping’te… Alan büyük.
– Maksimum kapasitesi nedir?
250 kişi… Bazı villalar 5 odalı. 10 kişi kalabiliyor. Oda rakamı büyüdükçe, personel rakamı büyümüyor her zaman. Bizim burada avantajımız alanımızın büyük olması. Mesela peyzaj ekibimiz 15 kişi. Biz sezon oteliyiz, 1 Mayıs’ta açıyoruz.
– Kaç villa var?
135 anahtarımız var. Bunun 60 kadarı villa. Tek odalı 2, 4, 5 yatak odalı villa var. Kalabalık aileler geliyor. Uzun kalan oluyor bir hafta ile bir ay arası gibi… Türk ve yabancı konuklar geliyor. Siz de kaldınız, biliyorsunuz otelimiz tam bir sarayı andırıyor. Esasında burası farklı bir grup bünyesinde inşa ediliyor. Jumeirah Group sonra devralıyor. Biz değişiklik yapmadık. Bu güzel bina 4 yıllık. Yani, binayı koruduk. Çok güzel düşünülmüş büyük bir alan. Odalar muazzam… Konforun yanısıra huzur, sessizlik var… Kendine fazla alan kalıyor. Benim burada ilk sezonum. Nisan ayında işe başladım. Odada kalmayı tercih ediyor konuklar. Ev havası var. Otel tam kapasite dolu olsa bile, görmüyorsunuz insanları, çünkü kendi havuzları var. Bazılarının iç havuzu ve hamamı da bulunuyor. Son dakika rezervasyonlar alıyoruz, büyük villalar da bile… Odalarında mutfakları var. Yemek yapabilirler ve kendi aşçılarını yanlarında getiriyorlar. Barbekü istiyorlar, aşçılarımız gidiyor. Kalış sürecinde odalarında aşçı istiyorlar. Kendi aile ortamında kalmak istiyorlar. Herkesin tatil anlayışı farklı.
– Bir genel müdürün nasıl bir yetkisi var? Neler değiştirebilir?
Ben çok iyi otel zincirleriyle çalıştım. O zincirlerin içinde bazı standartlar var. Beklentiler var, onlar size söyleniliyor. Size yetki veriliyor. Baş aşçımız Deniz Bey çok profesyonel. Ben sağlıklı yemek taraftarıyım. Bunları karşılıklı konuşuyoruz. En çok satılanlara bakıyoruz. Hangi malzemenin bölgeye daha uygun olduğunu tespit ediyor ve bunlara bağlı olarak mönüyü beraber değerlendiriyoruz. Genel müdür olarak doğru adamları doğru yere seçerseniz, onlar da doğru işi yapar. Ben otelcilik eğitimi aldıysam da, aşçı değilim.
Ona saygı duyarım, buraya ne konsept yapabiliriz diye konuşuruz. Önemli olan konukları mutlu etmek… Mutlu edersiniz, kar olarak geri gelir zaten.
– Sizi niye tercih ediyorlar?
Eskiden kalan konuklarımız var. Bazısı Jumeirah’ı tanıyor. Dubai ve İngiltere’deki otelleri tanıyor, onun için geliyor. Jumeirah’ta ortak Arap hizmetine felsefesine ait şeyler var. Jumeirah’ın güzel tarafı bu otelde, bu kente ve kültüre ait ne varsa size sunuluyor. Bahçemizdeki komkuat ağaçlarından reçel yapılıyor mesela. Bütün konuklarımızı uğurlarken arkalarından bakır ibrikten su döküyoruz. Geleneğimizi sürdürmek birçoğuna ilginç geliyor. Ama biz Türk’üz, benim hoşuma gidiyor bu.
– Hedefiniz ne?
36 yıldır otelciyim. Misafirperverliğim de kişiye özel… Ekibimle küçük nüansları yerine getirmek, konuklarımızla daha sık beraber olabilmek, onları dinleyip isteklerini gerçekleştirmek…
– Tatil yapıyor musunuz?
Ailemle olmak çok önemli. Annem Türkiye’de ama ağabeyim ve ailesi Avustralya’da. Gittiğimde onların evinde kalıyorum genellikle. Otel tatili de yapıyorum. Toscana’ya gittim en son. Evin ahırını otele çevirmişler. Orada kaldım. Harikaydı bence.
– Sizce bir otelde lüks anlayışı nedir?
5 yıldıza inanmıyorum pek. Bence lüks; benim düşünmediğimi benim için düşünüp bana sunulmasıdır.
– Yaptığınız en güzel tatil hangisi diye sorsam…
En güzel tatillerinden biri, yurtdışından gelen kalabalık ailemle bir araya gelip, tekneyle açılmak. Güvertede yattım. Tek istediğim şey, denize atlayıp çıkmaktı. Bazen araştırma yapmak için başka otellerde kalıyorum. Buraya geldiğimde birkaç otele gittim. Düşüncem şu; iyi bir rakibiniz olmalı. Karşınızdaki iyi şeyler yaparsa, siz de iyi olmak için çalışırsınız. Değişik bir şey var mı? diye bakarsınız ki her zaman olur. Küçük bir şey görür trendleri takip edersiniz…
– Bu yılın trendleri neler?
Wellness. Ben de meraklıyım. Kendi diş macunumu yapıyorum. Bizim wellnessta daha ziyade sonbaharda çalışıyoruz. Dubai’deki merkezimle çalışıyoruz bu kapsamda. İsteyen detoks yapabilecek, isteyene yemek dersi verecek. Yoga, meditasyon olacak…
– Kaç saat çalışıyorsunuz?
Çalışma saatim yok. Normal şartlarda izin gününüzü yapmazsanız olmaz. Şu an otelde kalıyorum. Otelde kalmak operasyon açısından avantajlı.
– Stresli bir iş mi?
Stres iyi bir şey aslında. Bizler stresle başa çıkabilmeyi öğrenmeliyiz. Her kentin kendine göre stresi var. Nasıl başedeceğiniz size kalmış.
– Bu operasyonda patron kim?
Jumeirah, holdinge bağlı şirket. Ben Avrupa bölgesine bağlıyım. 22 otelimiz içinde çok sayıda kadın genel müdür var.
– Türkiye’deki turizm sektörünü nasıl görüyorsunuz?
1981 yılında geldim. Otelcilik o günden bu yana çok ilerledi. İyi yatırımlar oldu, iyi markalar geldi. Butik oteller Türkiye’de çok güzel, ben onları takip etmeyi seviyorum. Aile oteli gibi minik oteller seviyorum.
– Bu sektörde trendler neler?
Teknoloji gastronom ön planda. eğişiklikler güzeldir. Trend olarak isim şeler görüyorum otellerde.
– Organik yiyecekler var mı?
Bu yükselen bir trend. Şeimiz gıda konusunda çok titiz. Beğenmediği malzemeyi almaz. Mutfağı bir ameliyathane gibi pırıl pırıl.
– Hedefiniz ne kendinizle ilgili?
Otelciliğe ilk başladığımda müdürüm kendine, ‘Hedeler koy’ dedi. ‘Ulaştıkça mutlu ol, seni büyük hedefe götürür’ dedi. ‘Ama genel müdürlüğü hedef koyma, demoralize olursun, çünkü sen kadınsın’ dedi. Ama ben sözlerine inat genel müdür oldum.
Zaman zaman geleceğime yönelik hayaller kuruyorum. Emekli olduğumda, kente yakın ama şehirden ayrı bir bahçem olsun istiyorum. Orada sebze ekip biçeyim, yemekler, reçeller yapıp konuklarıma istiyorum.
– Sizi tanımaktan inanılmaz mutlu oldum.
Başarılarınızın devamını diliyor, söyleşi için teşekkür ediyorum.