
Başarılı iş insanı, NG Kütahya Seramik Ege Bölge Müdürü Burak Koçoğlu ile hem iş hayatını hem de rallideki başarıları hakkında konuştuk.
Genç, dinamik bir iş insanı olan NG Kütahya Seramik Ege Bölge Müdürü Burak Koçoğlu bir ralli tutkunu. Otomobillerden bahsetmek bile onun gözlerinin içinin gülmesine yetiyor. Hobisi, tutkuya dönüşmüş ve hayatının önemli bir bölümünü kapsamış. Koçoğlu bundan çok memnun çünkü bir yandan sevdiği işi yaparken diğer yandan tutkusunu profesyonel hayata taşıyabilmiş. İkisini de başarıyla sürdürüyor. Bizde onunla samimi bir sohbet gerçekleştirdik.
Kütahya Porselen birçok başarıya sahip köklü bir firma. Bize kısaca firma geçmişinden bahseder misiniz?

Kütahya Porselen geçtiğimiz yıl 50. yılını tamamlamış bir firma. Bu yıl 51. yılımızı kutluyoruz. Kurucu Başakanımız Nafi Güral’dır. Onun önderliğinde müşterilerimize en kalitesini sunmak için çalışıyoruz. NG Kütahya Seramik olarak geçiyor diğer şirketimiz. Sektördeki birçok firmanın Çin’den ithal porselen getirdiğini göz önünde alırsak biz birçok ülkeye ithalat yapıyoruz. Yurtiçinde tüm fabrikalarımız tam kapasite üretime devam ediyor. Porselenlerimizi bin 400 derecede fırınlama yapıyoruz. Bu hacimde bu derecede üretim yapan ender markalardanız. Çünkü bin 400 santigrat dercede üretim yapmak, çalışmak zordur. Ustalık ve büyük bir makina parkuru ister. Ürünlerimiz insan sağlığı açısından tehlikeli kurşun ve kadmiyum içermiyor. Ayrıca Nafi Güral Beyefedi’nin kurduğu Nafi Güral Eğitim Vakfı kapsamında da projelerimiz devam ediyor. Örneğin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde fabrikamız tamamen kadınlardan oluştu. Nafi Güral Bey’in böyle bir hayali vardı. Çok ince düşünceli ve detaylara önem veren bir insan. Onu bu yıl gerçekleştirmiş olduk. En alttan en üste kadar, forklifti kullanan da yönetimdeki de kadındı. Burada çalışanlarımız toplumun dezavantajları bölgelerinden insanlarımız. Buna da dikkat ediyoruz ve sosyal sorumluluk projelerimiz var.

Sizin Kütahya Porselen ile yollarınız nasıl kesişti?
NG Kütahya Seramik Yönetim Kurulu Başkanımız Erkan Güral ile tanışıklığımız ralli dünyasından oldu. Daha önce yine başka bir porselen firmasında 4-4.5 yıllık deneyimim vardı. Kütahya Porselen benim hep kariyer hedefimde olan bir firmaydı. Erkan Bey ile ralliden olan diyaloglarımız sebebiyle de buraya geçiş yaptım. Kütahya Porselen’de çalışmaya başlayınca da markanın kalitesini ve ağırlığını hissediyorsunuz.

Milli marka olmayı nasıl başardı Kütahya Porselen?
Zaten çok iyi bir porselen markasına sahibiz. Türkiye’de en çok bilinen porselen markasına sahibiz. Bu sebepten dolayı da ürün kalitemiz de üst seviyede. Takdir edersiniz ki kalite tesadüf değildir. Bunun için çok çabalıyoruz ve çalışıyoruz. Tabii ki tepede olmak da kolay değil. Onu korumak gerekli. Biz sürekli araştırmaya ve kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz. Sektörde Ar-Ge ve inovasyon merkezi olan tek firmayız.
Bizim şirkette şöyle bir anlayış var; ‘Ülkede kriz var’, ‘Ekonomi kötü’ vb. cümleler kurulmuyor. Sürekli pozitif enerjiyle çalışıyoruz. Patronlarımız bizi pozitif enerjiyle motive ediyor, biz de aynı enerjiyle çalışıyoruz, üretiyoruz. O yüzden geçmişte yaşadığımız tecrübelerden dersler çıkartarak her krizinden karlı çıkıyoruz ve üzerine koyarak devam ediyoruz. Nafi Güral Bey, tabii ki yılların tecrübesine sahip. Birçok defa bu gibi durumları deneyimlemiş. Onun önderliğiyle bu şekilde çalışıyoruz.

Yurtdışı yatırımlarınız var mı?
Bizim bütün yatırımlarımız yurt içinde. Hatta bütün fabrikalarımız, üretim tesislerimiz ve idari merkezlerimiz Kütahya’da. İhracat yapıyoruz. Şirketlerin merkezleri genelde İstanbul’da oluyor ama biz özellikle Kütahya’dayız. Orada kurulup büyüyen bir firmayız. Orada da olmaktan da mutluyuz. Böylece bölgeye de istihdam sağlamış oluyoruz.

Diğer yatırımlarınız nelerdir?
Otel yatırımlarımız var. Sapanca’daki otelimiz NG Enjoy; spa ve wellness oteli, Afyon’daki ise termal ağırlıklı bir otelimiz. Antalya’da ise geçen kasımda NG Phaselis Bay otelimizi açtık. Muhteşem bir koy içerisinde bir yaz oteli. Otellerimiz çok keyifli ve kaliteli. Porselendeki kaliteyi turizm sektöründe de koruyoruz. NG Grup olarak geçiyoruz. Bunun altında porselen, seramik ve otellerimiz var. NG Makine sanayi ve ajansımız var.

Pandemi sizi nasıl etkiledi?
Pandemiden etkileyenmeyen yoktur sanıyorum. Fakat dediğim gibi biz de kriz kelimesi kullanılmıyor. Buna da pozitif bir bakışımız var. Bunun bir süreç olduğu ve geçeceğini düşünerek yatırımlarımıza devam ettik. Tüm tesislerimiz tam kapasite üretime devam ettik. Stoğumuzu geliştirdik. Birçok firma kapatmak zorunda kaldı ya da üretimi azalttılar. Biz onu yapmadık ve haziran ayında yasaklar bitip turizm sektörü canlanınca ürünlerimiz hazır olduğu için hızlı bir şekilde satış yapabildik. Kısa zamanda güzel işler başardık.
İstanbul, İzmir, Ankara ve Antalya’da showroom’larımızı açtık. Ve bu showroomlarımızın içine şef mutfakları entegre ettik. Bu mutfaklarımızı Şef Rafet İnce önderliğinde kurduk. Bu mutfaklarda pandemiden sonra ‘chef table’ (şef masası) etkinliklerimiz olacak. Rafet İnce Şef ile birlikte sektördeki önemli isimleri ağırlayıp bir araya getireceğiz. Burada hem sektörle ilgili bilgi alışverişi olacak hem de iletişim sağlanacak. Böylece tanıtım yapıp pazardan gelen talepleri de değerlendirmiş olacağız. Ramazan Bayramı sonrasında piyasada bayaa hareketlilik göreceğimizi düşünüyoruz.

Sizin bir de ralli tutkunuz var. Önemli başarılar da elde ettiniz. Bize biraz bahseder misiniz?
Türkiye’de spor denilince maalesef akla futbol geliyor. Otomobil aslında caddede yürüyen insanlara sorduğunuzda her 10 erkekten 8’i otomobile ilgisi vardır. Bu kadar ilgili olan bir toplumuz ama yazılı ve görsel medyada zamanla yeterli yer almayınca otomobil sporları biraz kan kaybetti. Sponsorluklar bulmak da zorlanılıyor.
Küçüklüğümden beri bir düşkünlüğüm vardı. Babamların anlatmasına göre arabalara düşkün bir çocukmuşum. Babamın da otomobillere karşı ilgisi çok fazlaydı. Onu da rol model alarak başlayan bir tutku… Babamla beraber gittiğimiz yarışlar sayesinde bu spora aşık oldum. Çocukluğumuzda bu kadar sosyal medya yoktu. Haber alabildiğimiz yer sadece televizyondu. 90’lı yıllarda ilkokul yıllarımda motor sporları revaçtaydı. Önemli ralli pilotları vardı. Haftasonları televizyonda yaşıtlarım çizgi film izlerken ben otomobil yarışlarını izlerdim. Önemli zaferler kazanmış ralli pilotları vardı. Ralli pilotu Volkan Işık vardı. Ona hayrandım. Daha sonra kendisiyle 1999 yılında İzmir’deki bir yarış sebebiyle bir araya geldik. Ve ondan imza almıştım. Fotoğrafını hala saklarım.
Ege Üniversitesi’nde okurken otomobil sporları topluluğu vardı. Oraya katıldım ve otomobilleri gördükçe benim tutkum daha da güçlendi. Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’nda (TOSFED) hakemlik yaparak başladım. Bu işin eğitimini alarak da pilotluk yaptım. 2005 yılından Yeşil Bursa Rallisi’nden bu yana da yapmaya devam ediyorum. Ralli benim hayatım ve yaşam tarzım oldu.

Yarış sırasında otomobilin içindeyken neler hissediyorsunuz?
Çok değişik bir duygu. Hayatta beni bu kadar motive eden bir şey yok. Aslında her insanın bir hobisi olması gerekiyordu. Hobi olarak başladım ama hobim işim oldu. Yarış otomobilinin içinde olmak ayrı bir duydu. İnanılmaz heyecan verici bir şey. Aslına baktığınızda içerisi 70 derece. İçinizde yanmaz içlikler, tulum, kafanızda yanmaz maske onun üstünde kask… çok kolay bir iş değil 70 derecede kapalı bir alanın içerisinde olmak. Ama orada olmakta bana ayrı bir enerji veriyor. Orasını ofisim olarak görüyorum.
Kütahya Porselen Yönetim Kurulu Başkanı Erkan Güral’la hem beraber çalışıyorsunuz hem de rallilerde ona co-pilotluk yapıyorsunuz. İş ve hobi arasında ilişkinizi nasıl dengeliyorsunuz?
Ralli çok farklı bir platform. Orada iş kimliğinizi bırakıyorsunuz. Pilot ve co-pilot tabiri caizse karı koca gibi olması lazım. Dolayısıyla iş kimliğimizin dışına çıkıyoruz. Zaten Erkan Bey inanılmaz enerjisi yüksek bir insan. Çok pozitif.
Sağ tarafta bir co-pilot düşünün, sol tarafta arabayı kullanan kişiye yol notunu okuyor. O pilot ona güvenerek gaza basıyor. Co-pilot da ona güvenerek yol notunu okuyor. O iki kişi arasında inanılmaz bir güven olması lazım. İletişimin çok kuvvetli olması gerekiyor. Ralli otomobilinin içinde kurallar var. O kurallar da sporun doğasında olan şeyler. Ve otomobilin içinde aramızda uyum var. Co-pilot olduğum için otomobilin içinde kontrol bende oluyor. Çünkü Erkan Bey’i orada koordine ediyorum. O da bana güveniyor. Aslında zor bir iş ama iş ile ralliyi ayırıyoruz. İş kimliğimizi bırakıp telefonumuzu kapatıyoruz, tamamen yarışa konstre oluyoruz.

Bu yıl yeni bir araçla yarışacaksınız.
Evet. Hyundai takımıyla yarışacağız. Hyundai I20 R5. Geçen yıl Dünya Ralli Şampiyonası’nda markalar şampiyonu oldu. Onların da desteğiyle bu sene yurtdışında yarışacağız. Araç aralık ayında Fransa’dan geldi. Şu anda Türkiye’ye göre ayarları yapılıyor. Her ülkenin etap koşulları farklı. Nisan ayının ilk haftası gibi test edeceğiz. GP Garage Monkey adına yarışıyoruz. 2021 yılında yarış planlarımız yurtdışına yönelik. Ukrayna ağırlıklı, Sırbistan, Bulgaristan’da start almayı hedefliyoruz. Hem Türkiyemiz’i yurtdışında temsil etmek istiyoruz hem de kendi kariyerimizde aşama kaydetmek istiyoruz. 15-16 yıldır yurtiçinde kazandığımız başarıları yurtdışında da devam ettirmek istiyoruz.
Birçok başarınız mevcut.
2017 Türkiye Markalar Şampiyonluğumuz var. Skoda ile aldık. Yurtdışındaki aldığımız en büyük başarı Burak Çukurova’nın pilotluğunda İtalya’da Ralli De la Romagna’da genel klasman 3. olduk. Türkiye’de alınmış en iyi 10 sonuç arasına girer. Orada Skoda Fabia R5 ile yarıştık. Ralliye başladığımdan beri Ege Rallisi, İstanbul Rallisi, Yeşil Bursa Rallisi gibi birçok 1.’liklerim, derecelerim var.
Toprak yolda mı, asfalt yolda mı yarışmayı seviyorsunuz?
Bana göre de Erkan Bey’e göre de toprak alanda yarışmayı daha çok seviyoruz. Çünkü rallinin doğası toprak. Asfalt pistlerde sanki cadedede kullanıyormuşsunuz gibi oluyor. Toprak yolda yanlamak, drift yapmak daha zevkli oluyor. Toprak hatayı da kabul ediyor. Toprak yolda kayarsınız, kum birikintisine dokunup yolunuza devam edersiniz. Ama asfalt öyle değil. Asfaltta araba kaydı mı direkt yol dışındasınız, kazaya sebebiyet verebilir. Toprak da yarışmak biraz daha güvenli. Sert zeminde takla atmakla yumuşak zeminde takla atmak arasında da fark var.
Motorsporla ilgilenenlere tavsiyerleiniz var mı?
Gençlere tavsiyede bulunmak istiyorum. Caddede gazlamak yerine ralli yapmalarını tavsiye ederim. Gençler araçlarını çok fazla modifiye yapıyorlar. Evet pahalı bir spor fakat caddelerde yarışmak için harcadıklarını ralli için harcayabilirler. Böylece önlerinde profesyonelleşme şansı da olur. Sporcu olarak yurtdışında bile yarışabilir, ülkemize dereceler getirebilirler. Caddelerde gazladığınız zaman insanların can ve mal güvenliğini tehlikeye atıyorsunuz. Rallide ise Jandarma, Valilik vb yerlerden izin alınarak, yollar kapatılarak ambulans, itfaiye gibi tüm önlemler alınarak yarışlar yapılıyor. Böyle ortamda hız yapmak çok güvenli.
Yarış otomobilllerimizin de birçok avantajı var. Öncelikle iç çamaşırlarımızdan, tulumumuza, eldivenlerimizden, kaskın içindeki maskemize kadar tüm kıyafetlerimiz yanmaz. Aracın içinde yaşam kafesleri, barları var. Araba takla atsa dahi içeride siz deforme olmuyorsunuz ve hasar almıyorsunuz. Aracın içinde otomatik yangın söndürme sistemleri var. İlgisi olan herkesin bu sporu yapmasını tavsiye ediyorum. İlgilenenler Amatör Ralliciler Birliği’ne başvurabilirler. Ayrıca Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu, TOSFED Yıldızını Arıyor diye gençlere yönelik projesine katılabilirler. Eğer oradaki teorik ve uygulamalı testleri geçebilirse yarışabilirsiniz. Hem bir kadın hem de erkek bir pilot yetiştiriyorlar. Yurtiçi ve yurtdışı mecralarda yarıştırıyorlar.