Mola verdim.
Dergideki odamın penceresinden dışarıya baktım az önce.
Hava sıcak ama hiç kimsenin sıcağa aldırdığı yok. Herkes dışarıda, yaşamın içinde, aheste aheste Kordon sefasında sanki…
İzlediğim yerden düşündüm de en son ne zaman bu kadar telaşsız, kaygısız, yavaş adımlarla yürüdüm şu Kordon’da hatırlamıyorum bile.
Almanya’dan döner dönmez inanılmaz yoğun bir temponun daha içinde buldum kendimi. Yoğunuz çünkü Diva’nın 14. yaş kutlama gecemiz için var gücümüzle çalışıyoruz…
Dile kolay, tam 14 yıl önce çıktığımız bu yolda hala ilk günkü heyecanımızı koruyarak işimizin başındayız. Yürüdüğümüz yolun başında bizimle birlikte yürüyen çok sayıda dostumuzla aynı inançla yürümeye devam ediyoruz hala, ne mutlu bize.
Özel sayı için çok özel sürprizlerimiz var.
İçimizdeki tatil özlemini yansıtacağımız bir yaz esintisi olacak gecede. Davetiyelerimiz bile egzotik palmiye yaprakları ile süslü…
Diva’nın gecesi için bu kez sadece İzmir, İstanbul değil, Almanya’dan da gelecek konuklarımız olacak. Diva Avrupa ile sesimizi duyurduk, şimdi de sağ olsunlar oradaki dostlarımız bu önemli gecede bizi yalnız bırakmıyorlar.
İşin açıkçası bu yıl, “Ne giyeyim? Ayakkabımı nasıl seçeyim?” gibi sorularla kafamı hiç yormadım.
Neden mi?
Zaten gece harika bir mekanda gerçekleşecek. Deniz, kumsal, harika müzikler ve zaten gelen herkes yakınımız, içimizden misafirler… Eee daha ne? Niye boşu boşuna dert edeyim ki kıyafet, ayakkabı işini değil mi? Sade bir elbise, ayağıma rahat bir sandalet, oldu bitti…
Böyle akşamların dostlarla, sevdiklerimizle bir araya gelmek için hoş bir vesile olduğunu düşünüyorum. Günler belki de aylar sonra buluşmak, görüşmek, sohbet etmek, kışın rehavetinden uzaklaşmak insana iyi geliyor. Bayramları da bu yüzden seviyorum zaten.
Pencereden dışarıya bakarken aklımdan geçenlerdi bunlar… Ama durup düşünecek vakit yok, iş-güç beklemiyor çünkü.