Ben sıcak havaların kadınıyım.
Severim sıcağı ve yaz aylarını… Ama zaman geçtikçe sonbaharın o kendine has ruhuna ve hoş esintisine de alıştım, sevmeye başladım.
Bir yaz daha geldi geçti.
Bu yıl denize girdiğim gün sayılı… Çünkü her zamanki gibi yine o organizasyon senin, bu açılış benim, o etkinliğe git, bu davete yetiş koşuşturduk durduk.
Düşünsenize bütün yaz boyunca; herkesin her hafta dünyanın parasını ödeyerek geldiği güzelim Çeşme’deydim… Ama sorun ‘denize kaç kez girdin?’ diye… Sadece bir kez. O yüzden bronzlaşmak falan şöyle dursun, bembeyaz duruyorum.
Sabahları İzmir’e geldim, akşamları yine aynı yolu katettim Çeşme’ye döndüm. Hafta sonları ve hafta içinde bir çok etkinliğe katıldım, görev aldım. Bu arada bir çok konuk ağırladım. Vee, Almanya’yı kapı komşu yapıp her fırsatta soluğu orada aldım. Geriye dönüp şu üç aya baktığımda, sonuçta eylüle bembeyaz girmiş olmam gayet doğal görünüyor yani.
Bu arada Ağustos’un son haftasından itibaren yaklaşık 3 haftadır Almanya’daydım. Dolayısıyla bu yazı orada hırka, mont ile yazı 15-16 derece ile kapattım.
Kerem’in okulu açıldığı için üç günlüğüne ara verip Türkiye’ye döndüm ama yine gideceğim ve işlere kaldığı yerden devam edeceğim. Almanya’da da boş durmuyoruz, toplantılar, projeler koşuşturup duruyoruz. Sevindirici olan Almanya’daki projelerin çok iyi gidiyor olması.
Mesela önümüzde hafta Avrupa’nın en büyük gastronomi etkinliği “eat& style CHEFSACHE” de yine birbirinden ünlü, birbirinden başarılı Türk firmalarını ağırlamanın heyecanını yaşıyoruz. Bu arada Diva Avrupa’nın eylül sayısı iddialı bir şekilde Almanya’da raflarda yerini aldı. Diva Avrupa’nın bu kadar ilgi göreceğini 3 yıl önce bu projeyi başlattığımda ben bile öngörmemiştim. İlginç olan, Alman okurların Diva Avrupa’nın adreslerine postalanmasını talep etmeleri. Bu ilgi, önce Türk, sonra da gazeteci olarak bana gurur veriyor.
Umuyorum hepimiz için harika bir sonbahar/kış sezonu olur.
