Gel bi kahve içelim sonra…

Geçmişte açık kalan hesaplardır. Evrenin muhteşem döngüsünde insanlığa; “pardon, size ait bir bakiye kalmış” demesidir. Ötelediğimiz, bc11182d78d657658ea5730fb5fd991certelediğimiz geçmiş hesapların günüdür. Ama asla bir öde borcunu değildir. Borç kanla değil, anlayarak o biliş düzeyinden bir üst basamağa nakildir. Yani, bugün yaşananlar gerçekte bir bütünleme sınavıdır, hayat okulunda. Olmaz arkadaşım, kardeşim, içimin asi yanı, öte ucu kendi evini temizlemeden sokaklar yıkanmaz. Bu yaşama gelme sebebini bilmeyenin, neden bunları yaşadığına dair bir ikri olamaz. Bu hayattaki evinin bedeninden ibaret olduğunu, lakin o bedene de bir süreliğine misair olduğunu idrak etmeli insan. Hatta bu bedende öğrenmen gereken ödevlerin varken, sen yan sınıfı, okul idaresini şikâyet edip duruyorsun…
Bu bedendeki görevin tanrıcılık oynamak mı sanıyorsun? Kendi ikrini evren yasası kabul etmek, güneşin kendini ısıtmak için doğduğunu söyleyen bir çocuğunkinden farksız görmüyor musun?
Kendimizi tanımaktan acizken her şeyi herkesi ne kadar da yargılar olduk! Bak bakalım hayatına neler yaşıyorsun? Neleri korkuyla, kaygıyla yapıyorsun? Neler seviyorsun, nerede senin olmayanı yargılıyor karalıyorsun? Gel paylaşalım diyemiyorsun?
Önce bi sakinleş, öfken kendine! Gücü elde eden egosunu kral ilan ediyorsa, olmaz kardeşim… İçimin kanayan yanı olmaz. Kaldırdığın el kendine. Gel bir kahve içelim sonra ‘dur’ de içindeki savaşa. Sen gidersen bir eksilirim, sen de gitme bu bahçe renkleriyle güzel. Evrilmezsek, devriliriz! İçindeki intikamcı, nefret söylemcisi, kaygılı, yaralı çocuğa sarılmazsan, dışındaki yaralar bitmez… İçindeki oh olsunlar, taraftarlıklar, “ben aslaaa…”cılıklar, seni kızdığın şeye dönüştürür. ‘Ben’ dersen, ‘o’ dersen kendini bölersin… Bak aynaya böyle daha güzelsin… İçindeki öfkeyi süpür, sevgiye yer açılsın…
“Önce o başlattı, kıskanç mıyım ben, ne alaka bilader görmüyor musun o yaptı, ne nefreti ya ben miyim nefret?” diyenlere, selam olsun. Sen karşısında durmazsan vuran el boşluğa düşer. Hadi boz ezberini öfkenin bırak aksın… Sevilmeyen yanı da sevgi kaplasın… Her karşıt karşısını doğurur… Taraf olma yan yana ol… İçinde ol ki, dışına yansısın…
Hadi sen gel önce evini temizle…
Ahengi yaratmak için neler mümkün?
Çok ciddi bir “travma sonrası stres bozukluğu” yaşıyoruz. Ne acıdır ki, farkında olmadan bu durumu besliyoruz da… Çok ciddi bir algı manipülasyonu ve bilinçaltı tohumlarına maruz kaldık. Merak kanallarımızı açıp, beynimizin en hızlı öğrenme merkezini çalıştırdık ve ülkemizde neler olduğunu anlamaya çabalarken… Saniye saniye vahşeti, tüm güven duygularımızı derinden sarsan görseller izledik. Hepimiz mutsuz, umutsuz titreşimlere dönüştük ve acilen temizlenmek zorundayız. Aksi halde bugün ekilen tohumlar yarınımızın zehirli sarmaşıklarına dönüşecek ve tohumların ekilmesinden sorumlu olmasak da, içimizde bu tohumların büyümesine izin vererek, her şeyden sorumlu olacağız…
Enerji frekansınızın düşürülmesi sizi kaygı bozukluğuna iter, zihin kontrolünüzü dış evrene vermiş olursunuz ve yönetilmeye mahkûm kalırsınız. Kendi ruhsal gücünüzü, kalbinizin enerjisini, zihin kontrolünüzü bir an önce ele alıp aklı selimliği korumak. Bu zaman diliminde yaşamayı seçmiş her ruhun asli görevidir… Hatırlayın, bir kişinin frekansını yüksek tutması minimum 350 kişiye bilinç portalı sağlar. Yaydığınız frekans ile lütfen enerjinizi yüksek tutun. Bu sizin asli varoluşsal görevinizdir. Lanet okumayı bırakın. Korku, agresif, öfkeli kalmayı seçtiyseniz, zihin kontrolünüz ele geçirilmiştir. O düzlemden çıkın ve dinginleşin… Kızdığınız ve yargıladığınız her durumda siz o enerjiye dönüşürsünüz. Kaos için akü görevi görürsünüz. Her ne  yaparsanız yapın, bir duruma taraf olduğunuzda karşı durumu yaratıp, beslediğinizi hatırlayın. Bu size o an için birey hissettirse de, yıkımınızdır. Bunun gerçek olmadığını sadece o an buna tutunduğunuzu bilmelisiniz. Sakinliğe ve aklıselimliğe kendi merkezinizde dengede kalmaya birlik beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç var. TV’ye, sosyal medyaya uzun zaman maruz kalmayın, bilincinizin algınızın yönetilmesine izin vermeyin, yaratılmak istenen toplumsal paranoyaya, kaosa akü görevi görmeyin. Kirlenen zihin, o frekansın yayınını yapar.

Peki, ne yapalım?
* Uyku düzeni bozulanlar lavanta kokusu sakinlik ve dinginlik frekansına geçmenize yardım eder.
* Su içme miktarınızı artırın, suyu kodlayın. İçtiğiniz suya emir verin; “Bedenimde huzur ve dinginlik yarat.”
* Enerji frekansınızı en hızlı, en yükseğe çıkaran koku gül yağıdır. Mümkünse bir yağdanlıkta işyerlerinizde kokulandırın… Yoksa gül kokulu oda parfümleri tercih edin… Bileklerinize damlatıp gün boyu enerji alanınızı bu frekansa akortlayın..
Hiçbir şey bulamazsanız, “En mutlu olduğunuz an”ı hatırlatan bir koku kullanın…
*Biliyorsanız meditasyon ve nefes teknikleriyle, bilmiyorsanız mantra müzikler dinleyin, (gayatri mantra deva premal.)
* Kaygı hissettiğinizde hemen bir bardak su için geleceği kodlamayın, şimdide kalın…
* Kışkırtan felaket senaryolarını sürekli etrafınıza anlatmayın, lanetlemeyin yargılamaktan kaçının, bir karşı taraf yaratmaya son verin…
* Uğultu ya da çınlamayı andıran yayın sesleri duyarsanız, hemen kulaklıklarınızı takın frekans yayına maruz kalmayın.
* Bilinç dönüşüm zamanları kaos olarak algılanır. Ancak ahenge dönüşmesi her birimizin bireysel dönüşümüne bağlıdır. Evrimsel dönüşüm ahlaki ya da toplumsal kavramlarla şekillenmez, bilinç yükselmesi ile mümkün olacaktır lütfen buna odaklanın.
* Sürekli mağdur ve haksızlığa uğramışlık söylemleri böyle bir evren yaratmanıza sebep olduğunu hatırlayıp, kurban enerjisinden yayın yapmayı durdurun. Dikkatinizi neye yüklerseniz, onu çoğaltırsınız. Kendiniz ve sevdikleriniz için hayallerinizin ötesine geçebilmeniz için neler mümkün? İçinizdeki coşku ve ihtişamı yaşayabilmeniz için neler mümkün, bunu sorun cevaplamayın… Enerjinizi, etrafta olan biteni tanımlamayın… Sadece sorun… İçinde bulunduğum kaostan ahenge dönüşmek için neler mümkün? Mucizelere dönüşünceye dek soruda kalın.
* Kaygı düzeyinizi kontrol edemiyor, öfke patlamaları yaşıyorsanız, bir terapiste başvurun.
* Dikkatini yönelttiğin şey duygunu yönetir. Duygusunu yöneten, kaderini yönetir hatırlayın.
* Ruhun yolculuğunda kutupsallığı, taraf olmayı bırakıp, sadece olana şahitlik etmek ve enerjinizi yüksek tutmak, olan ilizyon sanrılarının üzerine çıkmakla yükümlüyüz. Kutupsallaşarak yok oluruz. Kutuplar birbirini var eder. Işığın olmadığı yerdir karanlık. Haydi ışıyalım… Kaosun ahenge dönüşeceği günlere şahitlik etmek için neler mümkün?


Bir Cevap Yazın