
Şarkı söylemeye başladığı an sizi yakalıyor ve alıp bambaşka yere götürüyor. Ve siz onun şarkılarını dinlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile. Her notaya dokunup yürekten okuyan bir sanatçı Cevher… Yüreğinin sesini dinlerken doğru bildiğinden şaşmayan, enerjisi çok yüksek ve samimi bir insan. Onunla röportaj yaparken sanki kırk yıllık arkadaşımla sohbet ediyor gibiydim. O muhteşem enerjisiyle beni sarmalayıp hayatındaki başarı, başarısızlık, hayal kırıklığına kadar her şeyi dobra dobra anlattı. Sadece sesiyle değil karakteriyle de kendini net bir şekilde ortaya koyan Cevher ile yaptığımız sohbeti okurken umarım siz de bizim kadar keyif alırsınız.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
40 yıl önce Ankara’da doğdum. Müziğe, 17 yaşımda musiki ile başladım. Aynı zamanlarda Ankara’da Kültür Bakanlığı Türk Halk Müziği korosunda solistlik yapıyordum. Üniversite sınavına ilk girdiğim yıl, hayalim olan İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nı kazandım fakat kaydolmadım. Bugünkü hayat tecrübemle baktığımda çok saçma geliyor ama ikinci aşama sınavlarına giderken Yalova depremine yakalanmış ve o travmanın etkisiyle hatalı kararlar vermiştim. O korku ve gençliğin verdiği deneyimsizlik geçtikten sonra çok üzüldüm, pişman oldum, kendime küstüm hatta ceza verdim ama o an için iş işten geçmişti. Çok sonraki yıllarda, yine İTÜ Devlet Konservatuarı Batı Solfeji bölümüne girerek kendime borcumu ödemiş oldum. Üsküdar Musiki Cemiyeti, eminim ki her müzisyenin çocukluk hayalidir, benim için de öyleydi ve orada yer aldım. Tüm bunlara bakarsak aslında bugün yaptığım müzikle alakası yok gibi duruyor ama aslında yorumculuğumun kökünde, hepsinin etkisi var. Ben her tarz şarkı söyleyebilmeyi bu geniş yelpazeye sahip olmaya bağlıyorum ama yorumculuğa gelirse konu; o tamamen ruhsal…
Müzik yolculuğuna nasıl başladınız?
Yıl 2001, trenle İstanbul’a geldim, ilk görüşmemi en büyük şansım olan İbrahim Erkal ile yaptım. Demomu dinledi ve “Hazır mısın şöhret gömleğini giymeye?” dedi. Nurlar içinde yatsın, o güzel yüreğiyle hayallerimi sarıp sarmaladı, albüme girdik. Aylarca çalıştık, önce şan dersleri, şarkılar hazırlandı okumalar başladı. Fakat o dönem yaşadığı bazı aksilikler yüzünden projemiz hayata geçemeden sonlandı. Bir boşluğa düştüm tabi, sektör bildiğim bir yer değil, şehir büyük ve çok yabancı, kültürü bana uzak, bocaladım yalan değil. Kendi dünyamı döndürecek şekilde ufak tefek sahne işleri, ticaret falan yaparken, oğlumun babasıyla tanıştım ve evlendik. Hayalimde biri de anne olmaktı, bende onu gerçekleştirdim çok şükür. Bir dönem Amerika’da yaşadım, oğlumu da orada doğurdum, birlikte büyüdük. Her gelişimine şahit olmak, hiçbir anını kaçırmak istemedim. O ilkokula başlayana kadar hiç ayrılmadık desem yeridir, onu hayata bıraktıktan sonra artık kendime bir yol çizme vakti gelmişti. Çok yıllar savruldum yalan değil, sektör ne istiyorsa onu verdik, ama ben pek mutlu değildim. Bir gün bi attım tepemin tası; ki en doğru kararlarımı o anlarda alırım hep, dedim “Cevher bir dur.” Ne istediğimi, neyi istemediğimi anlamış, nadasa bırakmam gerektiğini anlamıştım kendimi. 1 yıl hiçbir şey yapmadım. Ama ne yaptım? Okudum, araştırdım. Müziği değil sadece her şeyi araştırdım. Öğrenmek gibi tatlı bir hastalığım var benim. Bu sırada YouTube üzerinden akustik müzik yapan gençleri fark ettim. Çok sade ve duygulu işler yapıyorlardı. Dedim “İşte bende bunu yapmalıyım.” Yıllardır içimde olan müziği, en yalın haliyle yapmalı, en sade şekilde sunmalıydım ki dijital mecra gibi önemli bir aracı vardı insanlarla aramda. Bir YouTube kanalı kurdum, sosyal medya hesaplarımda paylaştığım şarkı videolarım viralde çok etkileşim alıyordu. Bende prodüksiyonu biraz daha büyütüp, stüdyoda hücum kayıtlarla videolar çekmeye ve kanalıma koymaya başladım. İşte hayatımın dönüm noktası budur. Çok ilgi gördü. İnsanlar kendini kaybetmiş halde şarkılar söyleyen o kadını çok sevdi. İş teklifleri gelmeye başladı, takipçi sayıları arttı. Bilinirlik büyüdü derken mevzu buralara kadar geldi.

Bugün hala devam ediyorum YouTube kanalıma akustik coverlar yapmaya, ama daha profesyonel bir şekilde. Çünkü ben hep üste taşımayı seviyorum işlerimi, daha iyisini daha güzelini vermek istiyorum dinleyicime. Üreten bir tarafım var çok şükür Allah’ıma. Kendi şarkılarım olsun, bana yakıştığını düşündüğüm başka eser sahiplerinden aldığım şarkılar olsun, sürekli üreten ve sunan biri oldum yıllardır. Besleniyorum, nefes alıyorum aslında müzik yaptıkça, söylerken ruhumun tükendiğini düşünenler var ya, ben aslında her defasında yeniden doğuyorum.
Müzikten ayrı kaldığım yılların acısı ve sancısı bence beni çok olumlu etkili. Ben yokluğun çok besleyici olduğunu düşünen biriyim. Bana da aynen öyle oldu. O yüzden hep şükrederim hasret kaldığım, başaramadığımı sandığım, acı çektiğim, para ve umut kaybettiğim o yıllara. Beni bugünlere hazırlamış, insan yaşarken anlamıyor ama hayat görüşün oturmaya başladığında buna olgunluk yaşları da diyebiliriz, emin oluyorsun ki hayat seni hep bir şeylere hazırlıyor. Sabır ve tevekkül önemli. Şimdi ruhum daha sakin yaşıyor. Biliyorum ki hayat beni yine yeni ve güzel yolculuklara hazırlıyor.

Tarzınız pop ve arabesk müziğin ilginç bir karışımı. Kendinize has bir yorumunuz var. Söyleyiş tarzınız nasıl şekillendi?
Doğru, musiki kökenliyim. Halk müziği solistiyim, batı müziği eğitimi aldım. Ruhumda bastırmayı istemediğim arabesk bir yer var, bu bazen bir arabesk şarkıda, bazen bir türküde, bazen pop bir şarkıda ayyuka çıkıyor. Hissiyat mühim benim hayatımda, çok tutkuluyum. İnsan kahve ayarında bile bu kadar tutkulu olur mu? Olur, benim kendimi iyi hissettiğim kıvamlar var, yerler ve insanlar var. Şarkılar da bunun gibi… Yerimi bulmam lazım, o zaman hissedebiliyorum, hissettiğimde hissettirebiliyorum. İşte tam da bu ruh hali geçiyor insanlara. Ben şarkı söylemiyorum, her sözcüğü hissediyorum, yaşıyorum, hoşuma gitmeyen hiçbir şeyi yapmam söylemem. Bu duygu geçiyor insanlara. Bana ait çünkü ruhumdan kopuyor. O samimiyet geçiyor karşıya bence. Nereden mi biliyorum? Dinleyicilerim pusulam benim. Aldığım duyumlar bu yönde hep. Ne mutlu duyguları geçirebilmişim, ne mutlu alabilen insanlara sahibim.
BENİ İLKOKUL ÖĞRETMENİM KEŞFETTİ
Müzikle ilgili ilk hatırladığınız anınız nedir?
8-10 yaşlarındayım, tuvaletin eşsiz ekosunda kendi kendime konser veriyorum. Ben yalnızım sanıyorum, meğer yan apartmanda oturan Cemile Öğretmenim beni dinliyormuş. Örnek aldığım muhteşem bir kadın, güçlü, kültürlü, hoşgörülü, sevgi dolu ama otorite sahibi. 5. sınıf mezuniyet balosunda beni sahneye davet ettiriyor. Üzerimde pembe üstüne beyaz puantiyeli elbisem vardı. Çok heyecanlandım. Mikrofonu elime ilk kez o zaman aldım, bir daha da vazgeçemedim. Evde bebekleri dizip konserler vermeler, salondan mutfağa oradan alt komşuya, derken karşı binadaki teyzelere uzanan turnelerim başladı. Kendime bir dünya kurdum diyelim, baloda alkış kıyamet aldım ya, baktım bir tek ben değil herkes beğeniyor sesimi, tutana aşk olsun.
Albüm çıkarma aşamasında ya da şarkı söylerken nelerden beslenirsiniz?
Ben çok konuşan biri değildim. Hala da öyleyim aslında, dostlarımın yanı hariç. Ama müzik benim muhabbet etme şeklim, duygularımı derdimi dökme yerim. Terapi kimi zaman, kimi zaman gözyaşımı akıtma şekli. Bir sevda yaşama şekli, ayrılık acısı gibi kimi zaman, kimsenin terk etmesine gerek kalmadan. Yani ben; bir dünya kurmuşum kendime, nağmelerle, notalarla, kalemimle, her türden duygumu yaşıyorum kendi halimde. Ama yıllar geçtikçe büyüdü o dünya, sevenim var fazlasıyla, hele kadınlar… Ne mutlu bana, onlara da tercüman oluyorum sanırım. Birlikte kaybolup, birlikte dağılıyoruz sonra birbirimizi topluyoruz diyelim dinleyenlerle. Dünyayı kuran ben ama büyüten onlar oldu inanın.

PANDEMİ OLMASAYDI ALBÜM ÇIKACAKTI
Pandemi döneminde dijital platformlarda şarkı söylemeye, insanlarla buluşmaya, üretmeye devam ettiniz. Birçok sanatçı için zor bir dönem oldu. Ya üretemedi ya da ürettiğini paylaşmak istemedi. Siz neden hız kesmediniz?
YouTube kanalımda coverladığım şarkılar her zaman çok sevildi ve insanlar tarafından benimsendi. Ağır arabeskler projesi 2 yıldır üstünde çalıştığım hayata geçirmek istediğim bir projeydi. Zamansızlık engel oluyordu, çok sayıda ve değişik şehir ve ülkelerde sahne yapmak hem fiziksel hem ruhsal olarak yoruyor haliyle. Pandemi sayesinde hepimiz kendimize kalınca bende bunu fırsata çevirdim. Rahat rahat çalışmaya, söylemeye, videolandırmaya fırsatım oldu ve tam da istediğim gibi oldu. 10 şarkılık bu projenin şu ana kadar 3 tanesi yayınlandı. Bu arada birde sadece Sezen Aksu şarkılarından oluşan 3 şarkılık bir single yayınlandı. Pandeminin en büyük faydası da üretmeye yazmaya daha çok konsantre olabilmem oldu. Koşturma içindeyken bir kenara not ettiğim dörtlüklerden bir albümlük şarkı yaptım. Şimdilerde ilkini çıkardım “Der Gibi.” Sözü ve müziği bana ait feryat figan bir şarkı. Muhteşem bir kliple de taçlandırdık. Green screen tekniğiyle masalsı bir klip çektik Teoman Topçu ile. Hayal ettiğimiz dünyayı ekrana taşıdı dostum. Şarkı kadar görselde çok ilgi gördü. Hatta ilk dinlemede gözünü klipten alamayanlar, şarkıyı dinlemek için tekrar açıyormuş, öyle diyorlar. Ben yaptığım işler her anlamda beğeni alınca daha da güçleniyorum. Yorgunluğum hafifliyor ve daha motive oluyorum. Sorumluluğum artıyor gibi hissediyorum. Zaten işkoliğim, bunlar hep bahane oluyor bana açıkçası. Zor günde, dar günde, iyi günde, her ne yaşarsam yaşayayım müzik benim dökülme şeklim. Söyledikçe ve ürettikçe çoğalıyorum güçleniyorum. İyi ki Allah böyle bir duygu düşürmüş içime, iyi ki ruhuma bunu üflemiş, nefesim yettiğince devam…
Yeni bir albüm çalışması ya da proje var mı?
Ağır arabeskler projesinin diğer şarkılarını da ara ara yine tüm dijital platformlarda yayınlanmak üzere çıkaracağım. Yepyeni şarkılarım var onları hazırlıyorum bir yandan. Stüdyo kısmı bizim işimizin en keyifli zamanlarından. Biz de çıkmıyoruz maşallah hiç stüdyodan… Hayalimde plak çalışması yapmak var. Ben musiki kökenli olduğum için bunu çok istiyorum. Böyle bir çalışmam da olsun istiyorum.

Aşk sizin için ne anlama geliyor?
Aşkın içinde öfke var, büyük tutku, sevgi elbette, biraz saçmalıklar, çocukluklar, kırgınlıklar, hüzünler, ateşli duygular, zapt olması zor duygu durumları var. Aslında kulağa hoş geliyor. Ölmeden herkes bir kere yaşamalı mı? Evet yaşamalı. Ama ben sevgiciyim. Saygı esaslı sevmek duygusundan yanayım. Sevgi geçmez çünkü. Sebepleri olan bir duygu durumu çünkü ondan. Birine niye aşık olduğunu bilmezsin, üzülürsün, hırpalanırsın, neyini sevdiğini bilmeden de sevebilirsin aşkta. Ama sevgide ispatların vardır, geçerli sebeplerin. Bilincin açıktır, saygı duyarsın, incitmekten kaybetmekten korkarsın. Daha narindir sevmek duygusu…
Tüm röportaj boyunca sevgiden, duygudan, tutkudan bahseden birinin de illa ki vardır bir hayali… Sizler de sevgiyle kalın. Büyütün besleyin, sarılın sevdiklerinize sımsıkı. Doğru yeri, yeşereceği yeri bulsun inşallah, gerçekten sevebilen herkesin yüreği…