Merve Tıraşçı Demir: “Mucize eseri yaşıyorum”

DSC_3009

Genç yaşta kansere yakalanıp yenen, feyz alınası bir hayatı olan Merve Tıraşçı Demir ile sıcak bir sohbet gerçekleştirdik.

O 32 yaşındayken 4. evre mide kanseri olduğunu öğrendi. Doktorlar ‘Durumun tehlikeli’ dedi ama o mücadele etmeye ve iyileşeceğine inanmaya devam etti. Mücadeleyi kazandı ve kanseri yendi. Kemoterapi sırasında aşkı buldu ve peşini bırakmadı, evlendi. Çocuk sahibi olmak istedi. Doktorlar yine ‘Tehlikeli’ dedi. Ama o yine inandı ve bebeğini kucağına aldı. Merve Tıraşçı Demir mucizenin adı gibi oldu. Gülümsemesi yüzüne yayılan, hayat dolu ve koca yürekli bir kadın olan Merve Hanım, derslerle dolu hikayesini bize anlattı.

Hasta olduğunuzu nasıl öğrendiniz?

Ben bu hastalığa 2010 yılı nisan ayında yakalandım. Yakalandığım sırada Ege Üniversitesi Uluslararası Bilgisayar Enstitüsü’nde Satış ve Pazarlama Sorumlusu’ydum. 32 yaşındaydım. Çok uzun bir süreç sıkıntı yaşadım. Çok yoğun bir çalışma tempom vardı. Bu hastalığa yakalandıktan sonraki en büyük üzüntüm bu oldu. Neden ben bu kadar yoğun çalıştım, neden bu kadar kendimi hırpalamadım diye düşündüm. Günde 3 tane uçak değiştiriyordum. Doğru düzgün beslenmiyordum. Sabahları kahvaltı yapmıyordum. Bir gevrek alıyordum akşama kadar benimle geziyordu. Kola çok tüketiyordum. İnanılmaz derece çikolata yiyordum. Abur cubur yiyordum. Sebze ya da doğru düzgün bir yemek yemiyordum. Ben babamı 45 yaşında mide kanserinden kaybettim. Babamın hücre tipi taşlı yüzük hücre tipi, en tehlikelisiydi. Babamı kaybettiğimde 18 yaşındaydım. Midem çok şiddetli ağrımaya başladı. Ama aklıma babamın vefat sebebi hiç gelmiyor. Bazı çocuklar böyle acı olayları bilinçaltına bastırırmış. ‘Babam kanserden vefat etti. Ben de gideyim tetkik ettireyim’ değil de hiç olmamış gibi davranırlarmış. Midem o kadar çok ağrıyor ki gündelik hayatımın bir parçası gibi. Sürekli karnım kazınıyor. Bir şeyler atıştırıp hemen sigara içiyorum. Çok tiryakisi değildim. Trafik Hastanesi’nin de yazılımını biz yapıyorduk. Mide koruyucu bir ilaç var, hastanede onu yazdırmak istedim. Dedi ki doktor, ‘Sen neden bu ilacı istiyorsun?’ Ben de, ‘Ben onsuz yaşamıyorum. Sürekli çantamda taşıyorum.’ Doktor da, ‘Olur mu o ilaç en fazla iki ay kullanılır. Daha fazlası mide zarını deler. Ben sana bu ilacı yazmıyorum’ dedi. Ben ‘Aman Hocam, Kars’a gidiyorum akşama. Uçuşum var’ desem de doktor, ‘Seni hemen endoskopiye gönderiyorum’ dedi. Benim o an elim kolum bağlandı. Halbuki ben Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görevliyim. Midemle ilgili endoskopiye girebilirim. Ki doktorlar hep bana ‘Endoskopiye gir’ diye söylüyorlardı. O an benim kaderimin değiştiği andı aslında. Hemen randevu alındı ve İzmir Gastroenteroloji Merkezi İGEM’de Gazi Bey benim endoskopime girdi. Benim endoskopime girdiğinde yanlış mı görüyorum diye düşünmüş. Midemi komple sarmış kanser hücreleri. Beni bir daha uyutmuşlar. Acaba yanlış mı görüyorum diye başka bir doktoru çağırıyorlar. Onlar da mide kanseri diyor. Biyopsi için parça alınıyor. Ve ben akşam uçağa binip gidiyorum. İşlerimi halledip geldim. Doktor biyopsi sonucu için beni çağırdı. Ben de, ‘Hocam, biyopsi sonucu için beni niye oralara kadar yoruyorsunuz? En fazla ne olabilir ki?’ dedim. Ülser olur, helikobakteridir en fazla diyorum. İşin ilginç yanı bende daha önce helikobakteri çıkmıştı. Ama hiç önemsememiştim. O bir uyarıymış. Ama tedavisi var. İGEM’den ısrarla beni sonuçlar için arıyorlar. Ben de en sonunda gittim. O zaman teşhisi söyledi doktor; mide kanseri. Doktor, ‘Acilen ameliyata girmen gerek. Hiç bekleyecek vaktin yok. Hücre tipin de kötü çıktı’ dedi. Oradan çıkıp deniz kenarına gittim ve çok ağladım. Dalgalarla konuştum resmen. ‘Allah’ım sen bana güç ver. Annem evlat acısı yaşamasın. Zaten eşini kaybetti’ diye dualar ediyorum. Güçlü olmam gerekiyordu. Hemen tedaviye başlamam lazım.

Ege Üniversitesi’ndeki en büyük şansım oradaki hocalarım oldu. O sırada Dekanımız Candeğer Yılmaz Hoca idi. Hemen yardımcı oldu. Ameliyatıma Prof. Dr. Sinan Ersin girdi. Ameliyetım öncesi beni onkoloji bölümüne yönlendirdiler. Orada da Hocamız Prof. Dr. Erdem Göker üstlendi benim tedavimi. Muhteşem bir insan, bir doktor. ‘Merve bükme boynunu. Bu işi halledeceğiz’ dedi. Önce cerrahi müdahaleyle midem alındı.

Midenin tamamını mı aldılar?

Çok azıcık bir şey bırakılmış ama onda da büyüme yok. Ama Sinan Hoca o kadar iyi bir ameliyat yapmış ki ben yediğimi önce midenin asitinden geçirerek ince bağırsağa veriyor. Fakat ameliyat önce PET taraması yapıldı ve mide kanseri teşhisiyle ameliyata girdim. Fakat Sinan Hoca operasyona başladığındaki tablo çok kötüymüş. Hastalık her yere sarmış. Bir milimden küçük kanser hücrelerini, PET tomografi okumamış. Normalde bu durumda ben ameliyata dahi alınmazdım. PET tomografide kanser hücrelerini okuymaması bile benim şansım. Ve tabii ki Sinan Hoca da benim şansım. Ameliyattan 20 gün sonra mide ameliyatıma giren ameliyathane hemşiresiyle kuaförde karşılaştım. Bana dedi ki ‘Siz hayatınız boyunca Sinan Hoca’ya minnettar kalacaksınız. Neden biliyor musunuz?’ dedi. Benim de o zamana kadar haberim yok durumdan. Metastaz olduğundan bile haberim yok. Sinan Hoca ameliyat için açtığında hastalık kemikler, akciğerler, lenf nodları her yeri sarmış. Bana tekrar tekrar narkoz verilerek, Sinan Hoca da dinlene dinlene bütün metastazlarımı ayıklamak için mücadele etmiş.

Kaç saat sürmüş ameliyat?

7 saat. Belki başka hoca olsaydı ameliyat etmeyebilirdi. Sinan Hoca, çok genç bir hasta olduğum için kıyamamış bana. Normalde mide kanseri 65 yaş üstü bir kanser. Hatta başka doktorlar da ameliyatımı izlemiş. Benim genetik olduğu düşünülüyor. Ben bir mucize eseri yaşıyorum. Kontrollerim devam ediyor ve vücudumda metastaz hala var. Allah’tan kötü huylu değil.

Ameliyattan sonra nasıl bir süreç yaşadınız?

Ameliyattan sonra kemoterapi başladı. Allahım kimseye yaşatmasın. Ben 4. evrede yakalandığımdan dolayı ağır bir kemoterapi yapıldı. İlk saçlarımın döküldüğü gün yıkıldığım gün oldu. O gün çok ağladım, kendime gelemedim. 3 kemoterapiden sonra PET tarama istedi hoca. Hastalığımın o gün yayıldığını öğrendim. Yürüyemedim, engelli sandalyesinde hayatımı idame ettirmeye başladım. Çok zayıfladım. Ama hep diyordum ki ‘Merve bu hastalık sana çatmakla hata yaptı. Sen bu hastalığı yeneceksin. Diren.’ Hep umudum vardı. Hep ‘Yeneceğim’ diyordum. Bir de ben maneviyatlı bir insanım. Bu rahatsızlığı veren Rabbim, yine beni iyileştirecek olan Rabbim. Eğer son nefesim bu rahatsızlıktan dolayı olursa ben zaten cennete gideceğim diye düşündüm. Ben inanıyorum. Sonuçlarım kötü çıkınca arkdaşlarımı çağırdım. Kimisine bilgisayarımı verdim kimisine elbiselerimi verdim. Ben hayatımı kaybetmek üzereyim, sevdiğim şeyleri sevdiğim insanlara vereyim ki onlarda kalsın diye düşündüm. Altıncı ayda bir daha PET tomografi istendi benden. Onun sonucunda benim kemik metastazım sıfırlanmış, hiç kalmamış. Akciğerlerim de problem var. Lenf nodlarımdaki de cevap veriyor. En kötü iki kısmı cevap veriyor. Biz de bir bayram havası oldu.

Yakın çevreniz bu dönemde size nasıl davrandı?

Bazı insanlar, hastayı aman efeksiyon kapmasın diye bir fanusun içine koyuyorlar. Hiç kimseyi kabul etmiyorlar. Ben tam tersine hareket ettim. Arkadaşlarım gelirdi, çiğköfteler yoğrulur, bağlamalar çalınırdı, şarkılar söylenirdi, eğlenirdik. Ben arkadaşlarım yanımda olsun istiyordum. Belki de bugün son günüm olacak diyordum. Mutlu olmak istiyordum. Herkesi topluyordum. Biraz da eserekli bir yönüm var benim. Mesela, hocalarım kemoterapiden sonra hamburger yemeyeceksin diyordu. Ben çıkar çıkmaz kocaman bir hamburger yiyordum. Birçok şey yasak, midem yok ama ben hapır hupur yiyordum. Arkadaşlarım çok sık ziyaret ederlerdi.

Bir de manevi annem var Hatice Nur Uzgenç. Onun da hakkını ödeyemem. Hastalık sürecimde bana çok destek oldu. Çok güçlü bir kadın. Hatta Güçlü Kadınlar Derneği’nin başkanı kendisi. Evlenirken kurdelemi baba gibi o bağladı. Düğünümü yaptı. Hep yanımda oldu. Ve ben kızımın adını onun adını koydum. Kızım Nursena’nın ‘Nur’u oradan geliyor. Bir de Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Nurselen Toygar Hocamız vardı. İlk görev yerim onun yanıydı. Belki bu kadar güçlü, inat, düzgün, hırslı ve çalışkan olmama sebep olanlardan biri de Nurselen Hoca’dır. Ben ameliyattan çıktığımda elimi tutandır. Bu süreçte insan yanlız bırakılmamalı. O motivasyon, o sevgi bağı o kadar önemli ki…

Eşinizle nasıl tanıştınız?

Yine böyle arkadaşlarımın kalabalık olarak geldiği birgün arkadaşımla beraber eşim Ahmet de geldi. Ben de arkadaşlarım geleceği zaman giyinir süslenirdim. Beni böyle kötü görmesinler diye. Kırmızı rujumu da sürdüm. Saçlarım yok ama kırmızı rujum var.  O kadar arkadaşımın arasında Ahmet dikkatimi çekti. Onu görür görmez aşık oldum. Hemen onun yakın arkadaşına mesaj attım. Benim güzel bir kız olduğumu söylesene diye. Çocuk beni böyle tanımasın. Arkadaşım da yazık hemen anlatmaya başlıyor. ‘Bana hemen bu çocuğu ayarlayın’ dedim arkadaşlarıma. Benim böyle bir süreçte aşık olmam muhteşem bir şey. Resmen Ahmet’in peşinden koşturuyorum. Ahmet’in de o dönem sevgilisi var ama ben gün gelir bırakır diyorum. Ben vazgeçmiyorum. Çünkü ben aşık oldum ve o duyguları yaşıyorum. Zamanla Ahmet kız arkadaşından ayrıldı ve o da bana aşık oldu. Fakat biz evliliği falan düşünmüyoruz. Bana ‘Çok ciddi bir süreçten geçiyorsun. Böyle bir zamanda ilişkiler genelde inişli çıkışlı olur. Ben seni üzmek istemem. Benim yüzümden hastalığın nükseder, bir sıkıntı yaşarsın. Ben bunu vicdanen kaldıramam’ dedi. Olmaz bu iş dermiş gibi konuştu. Ben de, ‘Evliliği düşünmüyorum. Yaşadığım yere kadar senle beraber yaşayayım. Sen yanımda ol yeter’ dedim. Ama sıcak bakmadı. Onkoloji de uzman Didem Tunalı hocamın da hakkı üzerimde çoktur. Hep moral verirdi bana. Ahmet beni istemediği dönemde çok üzülmüştüm. O zaman da bana destek olurdu. Sonra Ahmet bana kendisi döndü. Bana, ‘İnsanlar bu kadar sağlıklıyken bile mutsuz. Ama sen sağlığını yitirmişken bile hayata tutunmaya çalışıyorsun. Çok güçlüsün. Umursamaz bir yönün var. Sanki bu hastalığı sen yaşamıyorsun. Bana çok örnek oldun. Ben sana hayran kaldım. Çok alıştım’ dedi. Ve böylece herşey başladı. Bir de baktık ki evlendik. Ben onun hakkını asla ödeyemem. Bana çok destek oldu. Doktorlarım ve o…

Aşkınız büyük bir motivasyon kaynağı olmuş sanki.

Belki ben onun için ayaklandıkça toparladım. Çünkü ben ona ‘İyiyim, sağlıklıyım’ diye göstermek için hazırlanıyordum. Onun yanında çok iyi gibi duruyordum. Eve bir gidiyordum yorgunluktan yatıyordum artık. Onun yanındayken zıpırım. Geziyoruz, eğleniyoruz. Bana sürekli soruyor ‘İyi misin?’ Hep iyiyim ben diyorum. Beni sürekli hasta biri olarak görmesin diye uğraşıyorum. Canıma can kattı.

Dünyalar güzeli bir kızınız var. O da ikinci mucize olmuş sizin için.

Anne olmak istedim. Sen anne olamazsın mümkünatı yok dediler. Bu süreçte  koluma pıhtı attı. Onunla da savaştım. ‘Sen gebe kalırsan kan dolaşımı problem yaşayacaksın. Pıhtı atma ihtimali yüzde 90. Bebek doğsa bile sen hayatını kaybedeceksin’ dediler. “Karnında 600 tane dikiş var. Senin canın sana zor yetiyor” dediler. Ama ben çok istedim. Ve yine o inadım tuttu. Hamile kaldım. Nursena 7 aylıkken doğdu.

İş hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Hastalık dönemimde işten çıkarıldım. Tedavim sırasında Show Tv’de benimle ilgili bir haber yapıldı. Orada bu hasatalık sürecinin aslında maddi olarak çok yıpratıcı olduğunu, alınan destek ürünlerinin alınmasının zorunlu ve çok pahalı olduğunu anlattım. Beslenmemize aşırı dikkat etmemiz gerekiyor. Yediklerimiz organik ve besin değeri yüksek olmalı. İşsiz kalınca, ev de kira, annemle çok zor duruma düştük. Ben televizyona çıktığım zaman Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır idi. Şimdi milletvekili kendisi. Tesadüfen beni televizyonda izliyor ve görüşmek istiyor. Kamil Başkan bana ‘Ben seni burada başlatıyorum. Sen benim sağ kolum olacaksın’ dedi. Benim saçlarım çim adam gibi, daha yeni yeni çıkıyor. Görüşmeye bile iki kişi götürdü beni. Çok iyi durumda değilim. Ama ben işe başlayacağım için çok mutlu oldum. Kamil Başkan’ın hakkını asla ödeyemem. Benim hayata tutunmama, kiramı ödemem, gıdalarımı ödememe sebep oldu. Kamil Başkan zorunlu da tutmadı. ‘Kendini iyi hissettiğin zaman buraya gel. Kendini iyi hissetmediğin zaman gelmeyebilirsin’ dedi. Şu anda hala Bornova Belediyesi Evlendirme Dairesi’nde çalışmaya devam ediyorum. Bornova Belediye Başkanımız Dr. Mustafa İduğ’a da sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.

Hastalık sürecinde nasıl beslendiniz? Neler yaptınız ya da yapmadınız?

Beslenme çok önemli. Her hastanın durumu başkadır tabii ki. Ama ben kendi yaşadıklarımı anlatıyorum. Kemoterapi sürecindeyken Ege Üniversitesi’nin diyetisyeniyle entegre çalışıyorduk. Bana değerlerime göre haftalık yemek listesini hazırlıyordu. Ben mide kanseri olduğum ve midem alındığı için B vitaminlerinin hiçbirini salgılayamıyordum. O sebeple de belli aralıklarla iğne oluyorum. Kemoterapi dönemim çok ağır geçti. O yüzden pek yemek yiyemedim. Mamalarla besleniyordum. İştahım da kesildi ama kendimi yemeye zorladım çünkü kemoterapide güçlü olmam lazım diyordum. Yoksa yenik düşeceğim. Bu süreçte mutlaka sabahları keçiboynuzu pekmeziyle güne başlıyordum. Bıldırcın yumurtası yerdim her gün. Bulgur ve tarhana çok tüketiyordum. Protein ağırlıklı beslenmeye çalışıyordum. Çiğ kuruyemişler hep önümde dururdu. Beslenme destek ürünü çok aldım. Hala alıyorum. Onlarsız güçsüz kalıyorum. Karaciğer fonksiyonlarımda bozukluk olmadı ya da başka bir sorun. Sigarayı, alkolü bıraktım. Asitli içecekler, fast food ve kızartma yemedim. Çok kötü de olsam hemen hemen her gün dışarı çıktım. Yattıkça karalar bağlıyorsun. Dışarı çıktım, yavaş da olsa gezdim. Beni sürekli arkadaşlarım da çok gezdirdi. Part time da olsa çalıştım.

Hamileliğiniz nasıl geçti?

Rahatsızlık sürecimde hamile kaldım. Ben inatla çok istediğim için hamile kaldım. Kusma gibi bir problemim olmadı gebelikte. Az az sık sık tükettim. Ama karbonhidrat çok tüketmemem lazım. Duyarlılığım var. Laktozsuz süt ve ürünlerini kullanıyorum. PET tomografiye her yıl giriyorum. Evladım bir hayaldi duamdı nasip oldu… Doğumunun ardından fotoğraflarını çektikçe en sevdiğim hobi haline gelmeye başladı. Müsait olduğum an fotoğraf makinamla buluşur kocamann bir kalp oluruz. Sayfam Artsenaphotography beni en çok mutlu eden, heyecanladıran, keyif veren, aşkla yaptığım hobim haline geldi.

Pandemi döneminde nelere dikkat ettiniz?

Bu hastalık döneminde işe gidemedim. Ama kronik hastalar listesinde ben çıkmadım. Evre 4’üm, sürecim belli ama listede çıkmadım. 2011’de e-devlet olmadığı için ben işlenmemişim. Sonradan işletilenler de sistemde gözükmedi maalesef. Birçok yerle görüştüm ama düzelttiremedim. Çalışmaya başladım. Şimdi işe gidiyorum fakat çok dikkat ediyorum. Aşılarımı da oldum. Eşim Tüpraş’ta görevli. Koç Holding’e mail yazdı. Benim riskli durumumu anlattı. Ona idari izin verdiler. Ben mesela hiç idari izinli olamadım. Onkololi hocamız Prof.Dr. Erdem Göker idari izinli sayılmamama rağmen mide kanseri evre dört olmamdan dolayı büyük risk taşıdığımı düşündüğü için sürekli heyet raporu vererek bu dönemi atlatmama destek oldu.

Böyle bir süreci yaşayanlara neler söylemek istersiniz?

Ne olursa olsun karalar bağlamasınlar. Yas tutmasınlar. Pimpirikli olmasınlar. Ben hastayken kedi besliyordum. Hocalarım evde kedi olmasın dediler. İlk kemoterapiden sonra eve geldim, baktım kedi yok. Ben ikinci kemoterapiye giremedim. Tansiyonum yükseldi. Kan değerlerim düştü. Kedi geri geldi, ben normale döndüm. Hastalığım sırasında barınaklara gittim, hayvanları besledim. Nur Annem’in iki köpeğiyle oynadım. Engelli sandalyesinde hayvanları besledim. Sen ne kadar fanusa koyarsan koy. O insanın kader planı var mı? Var. Tevekkül edeceksin Allah’a. Depresif olmasınlar. Hayatın tadını çıkarmaya çalışsınlar.


Bir Cevap Yazın