BU HAFTA SİNEMALARDA: BACURAU

Bacurau konusu nedir?

Sinema yazarlığından yönetmenliğe geçiş yapan Kleber Mendonça Filho’nun ilk uzun metraj kurmaca filmi Komşu Sesler – O Som ao Redor’un bir sahnesinde, ana karakterlerden João, kız arkadaşıyla birlikte dedesinin yaşadığı izbe kasabaya gider. Bu kasabada gezerlerken artık kullanılmayan, her yanını yabani otların kapladığı eski bir açık hava sinemasına denk gelirler. Bu esnada ses bandında muhtemelen daha önceden orada gösterilmiş bir filmin sesleri duyulur. Brezilya’nın “modern” şehirlerinin inşası esnasında yaşananlara ve bu yaşananların toplumsal sınıflar arasındaki mesafeleri nasıl kapanamaz uçurumlara dönüştürdüğüne ışık turan Komşu Sesler’in bu sahnesi, toplumun maruz bırakıldığı dönüşümün, eski olanın yok sayılmasının ve onun üzerine örülen duvardaki bir çatlağı işaret eder gibidir. Bu çatlağı işaret etmek adına mekân olarak bir sinemayı seçen Filho, yönetmen koltuğunu daha önceki filmlerinde yapım tasarımcı olan görev yapan Juliano Dornelles’le paylaştığı, Cannes’dan Jüri Özel Ödülü ile dönen Bacurau’da, anlatısının ölçeğini ülkesi Brezilya’nın sınırlarından global ölçeğe doğru genişletirken, sinemayı sadece geçmişin ruhunun yaşadığı bir mekân olarak değil, sinemanın kendisini ve janraları güçlünün güçsüz üzerindeki tahakkümünü yıkmak adına bir silah olarak kullanıyor.

bacurau-filmloverss

Bacurau: Savaş Zamanı!

Kleber Mendonça Filho, filmlerinin anlatılarını mekân ve o mekânda yaşayanların içinde bulundukları durumlar üzerine kuran bir yönetmen. Komşu Sesler’de Brezilya’nın büyük sahil şehirlerinden Recife’nin bugünkü, modern ve yüksek binalarla bezeli hâline dönüşümünü ve bu dönüşümün gerçekleştirilme şeklinin çarpıklığına odaklanırken, Cannes Film Festivali’nde Ana Yarışma’ya seçilen sonraki filmi, 2016 tarihli Aquarius’ta da fazlasıyla aşina olduğumuz bir olgu olan kentsel dönüşümün hem geçmişi hem de geleceği nasıl yok ettiğini güçlü bir karakter çalışmasıyla birlikte, yine Recife şehrinde yaşayan emekli bir müzik eleştirmeninin direnişi üzerinden ele alıyordu. Bacurau’da durum biraz farklı. Bu kez mekân, taşrada, filme adını da veren hayali bir kasaba.

Film, büyük annesinin cenazesi için oraya giden Teresa’nın peşinden bu kasabaya, Bacurau’ya sürüklüyor seyirciyi. Zaten burası cenazeye katılmak gibi istisnai durumlar haricinde gelinecek bir yer değil gibi. Zira daha geliş yolu üzerinde, yol kenarına saçılmış tabutlar karşılıyor Teresa’yı. Ardından, yolun Bacurau’ya doğru ayrıldığını gösteren trafik levhasında “Gidecekseniz, huzurlu gidin” gibi tuhaf ve tekinsiz bir ibare olduğu kameraya takılıyor. Devamında öğreniyoruz ki kasabının yönetimini elinde bulunduranlar, yakınlardaki barajdaki suyu kasabaya vermiyorlar -buna karşı kasabada oluşmuş bir direniş hareketi de mevcut- dolayısıyla kasabada ciddi bir su sıkıntısı yaşanıyor. Kasabanın -yine- tuhaf denilebilecek adetlerine odaklanan cenaze sekansı ve devamında gelen, günlük hayatı yansıtan sahneler, Bacurau’yu Filho’nun mekâna odaklanan önceki filmlerine yakınlaştırıyor. Sonraki iki sahne ise yönetmenlerin niyetlerinin daha geniş ölçekli bir anlatı ortaya koymak olduğunu açık ediyor. Bunlardan ilki yakınlarda gerçekleştirilecek seçimler öncesinde su bulunmayan bir kasabada, oy kullanmanın retina okuyucularıyla çok kolay yapılabileceğini söyleyen belediye başkan adayı Tony Jr.’ın (adının doğrudan Amerikan çağrışımı yapıyor oluşu da tabii ki önemli) vaatlerini, onun gelişini protesto etmek amacıyla evlerine çekilen yerel halka sunduğu sahne. Bu sahne, filmin anlatısını doğrudan politik bölgeye çekiyor. Filho’nun önceki filmleri de elbet ele aldığı konular ve bu konulara getirdiği tavizsiz eleştirilerle politik yapımlardı. Lakin, söz konusu sahnede mevcut durumun müsebbibi olarak politikacıları işaret etmesiyle Bacurau, yönetmenin siyasi duruşunu doğrudan ifade eden ilk eseri olarak nitelenebilir. Hemen ardından gelen sahne ise, kasabaya gelmekte olan bir motorsikletlinin UFO benzeri bir araç tarafından takip edildiğini gösteriyor. Yola saçılmış tabutlar, kasabaya su taşıyan tankerdeki kurşun delikleri, bu toprak birden Google Maps’ten yok olması, popülist başkan adayının saçma sapan vaatleri… Tüm bu tedirgin edici detaylara eklenen bu araç, Bacurau’ya bilimkurgu sosu da katıyor. Belli ki Filho ve Dornelles, janralarla oynamak ve buradan bir söylem üretmek istiyorlar. Lakin filmin anlatısındaki asıl kırılma, odaktaki kasabanın Udo Kier’in başını çektiği “Batılı” bir grup tarafından istila edildiğinin ortaya çıkmasıyla gerçekleşiyor. Buradaki Udo Kier tercihi dahi yönetmenlerin yapmak istediklerine dair bir şey söylüyor aslında. Adı daha çok B sınıfı filmler ve tür filmleriyle anılan Kier’in abartılı bir aksanla canlandırdığı karakter ile başını çektiği grubun eylem ve tavırları, Bacurau’yu bir istila, hatta bu tip filmlerde sıklıkla gördüğümüz uzaylı istilası filmlerinin alanına sokuyor. Fakat Filho ve Dornelles ikilisinin türlerle oynama gayreti burada kalmıyor ve filmin kasabalıların yaşam alanlarını istilacılara karşı savunduğu son bölümü bir western’e, özellikle de içerdiği grafik şiddetin de etkisiyle neredeyse Sam Peckinpah’ın westerlerine yaklaşıyor.

Politik anlamda böylesine hırçın bir filmin, hangi şartlar altında çekildiğini düşünmek Bacurau’nun söylemini daha net bir konuma yerleştiriyor. Brezilya’da yaklaşık bir yıldır başkanlık görevini sürdüren; homofobik, aşırı sağcı, eski asker Jair Bolsonaro’nun faaliyetlerini gözden geçirdiğimizde karşımıza çıkanlar filmin anlatısıyla ciddi paralellik taşıyor. Öyle ki, Brezilya’nın özellikle kırsal ve ormanlık alanı yabancıların “istilası” altında. Mevcut hükümet, yabancı, çok uluslu şirketlerin madenler açısından çok zengin olan bu bölgelerdeki yatırımlarını kollarını açıp beklediği gibi, bu bir yıllık süreçte kafa karıştırıcı şekilde aşırı miktarda orman yangınları görülmekte. Amazonlar’da bu yangınların arttığı dönemde ülkenin başında olan Bolsonaro ise bu yangınların sorumluluğunu Leonardo DiCaprio’ya atma derdinde. Aynı zamanda Bolsonaro, bu bölgelerde yaşayan yerel halkın tıpkı zamanında Amerika’da yapıldığı gibi “temizlenmesi” gerektiğini; Brezilya’nın bu şekilde daha güçlü bir ülke hâle geleceğini düşünüyor. Tüm bunlarla birlikte düşünüldüğünde Bacurau’daki istila da, bu istilayı gerçekleştiren gruptakilerin yabancı uyruklu olmaları da bir yere oturuyor. Fakat, Filho ve Dornelles, bölgede yaşananları sinematik anlamda zekice numaralarla temsil edip, bir panorama çıkarmakla yetinmiyorlar. Bizzat Filho’nun ifade ettiği üzere, Bacurau’daki yerel halk, bu kesimdeki insanların arthouse sinemadaki pasif ve temsiliyetçi temsiline tepki olarak silahlı mücadeleyi tercih ediyor; tıpkı bir western filminde görebileceğimiz gibi. Başa dönerek ifade edersek; Filho ve Dornelles, yaşananlar, dayatmalar sonucu kaybedilenlerin ruhunu bir sinema salonunda aramanın zamanın çoktan geçtiğini söylüyor. Sinemadan, janralardan öğrendiklerini birbirine hunharca karıştırarak harmanladıkları bu anlatının söylediğine göre artık kaybedilenlerin, yok edilenlerin yanında, güçlüye karşı savaşmanın zamanı.

Bacurau filminin fragmanını buradan izleyebilirsiniz;


Bir Cevap Yazın