Çocukluk hayalini yaşıyor

ahmet-dogan-ceylan3

Kristal Elma ödüllü Fotoğrafçı Ahmet Doğan Ceylan ile çocukluk hayalini nasıl gerçekleştirdiğini ve reklam sektörünün Oscar’ını alışını konuştuk

”Herkesin çocukken hayalini kurduğu bir meslek vardır. Benimki fotoğrafçılıktı. ”

Ahmet Doğan Ceylan, Zonguldaklı bir ailenin ikinci çocuğu. İlkokuldan beri fotoğraf çekiyor. Birçok yıldız, marka ve dergiyle çalışıyor. 2016’da bir basın ilanı için çektiği fotoğraf, reklam sektörünün Oscar’ı sayılan Kristal Elma’da Türkiye’nin en iyi reklam fotoğrafı ödülünü alınca, adını da ülkemizin en iyi fotoğrafçıları arasına yazdırdı. Fotoğraf sektörünün güler yüzlü çocuğu Ahmet Doğan Ceylan, fotoğrafçılık geçmişini ve Kristal Elma’ya uzanan yolculuğunu bizimle paylaştı.

Diva: Fotoğrafçılık serüveniniz nasıl başladı?

ADC: Serüvenin baş kahramanı amcam aslında. Amcam enteresan adamdır. O zamanlar Gırgır Dergisi abonesi, mızıka çalar, kibrit kutusu koleksiyonu yapar, çok işine yaramamasına rağmen İngilizcesini sürekli geliştirir… İlk fotoğraf makinamı, 6 yaşıma girdiğimde, doğum günü hediyesi olarak amcam aldı. Daha çok oyuncağa benziyordu. Üzerinde Mickey Mouse’un resmi olan filmli basit kutu kamera. Onunla her bulduğum şeyi çekiyordum. Sonra da babamla fotoğrafçıya gidip tab ettiriyorduk. O yıllarda baskı, banyo, film pahalıydı. Biriktirdiğim paralar yetmeyince devreye babam giriyordu. Her şey böyle başladı. Bütün hayaller…Herkesin çocukken hayalini kurduğu bir meslek vardır. Benimki fotoğrafçılıktı.

Diva: İlk fotoğraf amcanızın fotoğrafıdır o zaman?

ADC: İlk fotoğrafı hatırlamıyorum ama ailede herkesi model yapıp bezdirdiğimi hatırlıyorum. Annem ve ablam top modellerdi. Bir de fotoğrafları bastırdığımız yerde Müjdat Ağabey vardı. İlk fotoğraf eğitimini o vermişti; ”Güneşi arkana al öyle çek”. Anlatınca güzel oluyormuş. Anılar canlanıyor.

Diva: Hayalinize nasıl ulaştınız?

ADC: Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü’nde okudum. Üniversite hayatım boyunca fotoğrafçılık dersi dışındaki hiçbir derse ilgi duymadım. Başlarda analog makinelerle temel fotoğrafçılık eğitimi aldım. Bizim jenerasyon analog – dijital çekişmesinin içine doğdu. Biz karanlık odada agrandisör başında siyah beyaz baskılar yaparken, birden dijital fotoğraf makineleri çıkmaya başladı. İşler daha da zorlaştı. Yerinde durmayan teknoloji ve her geçen gün yenisini öğrenmek zorunda kaldığımız görüntü işleme programları. Bu dönemin kahramanı da babam.

Diva: Hikayeniz bol kahramanlı.

ADC: Evet…Daha üniversite 2 sınıftayım. O zamanlar dijital fotoğraf makineleri ateş pahası. Uzun uğraşlar sonucu o zamanın en iyi kamerasını ve lensini almaya ikna ettim babamı. Bayağı borç harç, krediler çekildi falan. İşte o ilk dijital fotoğraf makinesi de profesyonel hayatın kapılarını açtı bir nevi. Elimde o dönemin en iyi fotoğraf makinesi var, boş durur muyum hiç. Ben nereye kamera oraya. Öğrenci evinde masa lambalarından düzenekler hazırladım. Film, baskı v.b masraflar da ortadan kalktı sürekli ışık deniyorum. Okulda hocalarıma gösteriyorum, fotoğraflar üzerine yorumlar yapıyoruz derken, kendime daha da güvenim geldi ve tek tek fotoğraflar çekmek yerine kafamda projeler üretmeye başladım. ‘Yeraltından Notlar’ foto-belgeseli çıktı ortaya.

Diva: ‘Yeraltından Notlar’ projenizden bahseder misiniz?

ADC: ‘Yeraltından Notlar’ maden işçilerinin 1 gününü anlatan bir belgesel projesi. Fotoğraf sanatının başlarında emeklemeye çalışırken, en iyi bildiğim yerden başlamak istedim. Çekim aşaması 2 yıl sürdü. Herkes tatil yaparken, ben her fırsatta Zonguldak’a gidip maden maden geziyordum. Yerin altında 400 metre aşağıya kadar indim. Sonuçta ortaya muhteşem bir proje çıktı. Gerçek, samimi, dramatik, etkileyici. ‘Yeraltından Notlar’ın ilk dijital gösterimini okulda yaptım. Bayağı kalabalık. Hocalar, öğrenci arkadaşlar falan. Gösterim bitti. O dönem doçent olan hocam Şebnem Soygüder ilk sözü alarak gözyaşları içinde tebrik etti. Bu benim için büyük onurdu. Hala tüylerim diken diken oluyor. Sonra gösterimler devam etti ve Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi’nin ev sahipliğini yaptığı Uluslararası Fotoğraf Sempozyumu’na gösterim yapmak üzere davet edildim. Yaş 19-20. O zaman içerisinde çok sükseli bir projeydi ve bu sayede

profesyonel olmayan fakat bana para kazandıran işler almaya başladım. Yaptığım bu küçük işlerde çokça çuvalladım.

Diva: Profesyonel hayata geçişiniz nasıl oldu?

ADC:  Çuvallaya çuvallaya çözüm üretmeye başlıyorsun. Çözüm ürettikçe de öğreniyorsun. Bu arada bir gün derse girerken Yeni Asır Gazetesi’nin stajyer öğrenciler aradığının ilanını gördüm duvarda. Başvurdum ve foto muhabiri olarak işe başladım. Hem okuyup hem de çalışıyordum. Orası benim için gerçek okuldu. Orada öğrendiğim çok şey var. Basın dünyasında olmak benim için çok büyük bir tecrübe oldu. Hem iş, hem sanat hem de reklam dünyasından çok değerli insanlarla tanıştım. Bu süreçte reklamcıların dikkatini çektim. İki yılın sonunda, bir reklam ajansından gelen talep sonucunda, reklam fotoğrafçılığına başladım. Okuldan mezun olduktan sonra da tamamen doğru yerde doğru zamanda doğru kişiyle tesadüfen tanıştım. Ayşe Özyılmazel… Çeşme’de Ayşe Özyılmazel ile Hello Dergisi için çekimler yaptık. Sonrasında Bedük, Didem Soydan, Vatan Şaşmaz, Tümer Metin, Ebru Şallı gibi o dönemin celebritylerini çektim. Peşi sıra ulusal ve uluslararası çapta iş yapan şirketler geldi. Fenerium, Kiristal Yağ, IPM Group, Çimentaş, Keskinoğlu, Yazgan bunlardan birkaçı…

Diva:  Kristal Elma’dan bahsedelim…

ADC: Hikayesi ilginç. Tüm süreç Konseptiz’in Kreatif Direktör’ü ve çok sevgili dostum Hun ile yediğimiz bir akşam yemeğinde başladı. İkimiz de İzmir’in en büyük markalarına hizmet veriyoruz ve bu şehirde bir doygunluğa ulaştık. Fakat ne o ne de ben daha önce yaptığımız işlerle herhangi bir yarışmaya başvurmadık. Sohbetimiz sırasında o dönemde üstüne çalıştığımız Nea Efessos Oteli projesini daha da büyüterek, Türkiye ve dünyadaki yarışmalara katılmaya karar verdik. Böylece, bu tür yarışmaların atmosferini yaşayıp, eğlenecektik hem de yeni iş motivasyonu kanallarımız olacaktı. Otel, Efes harabelerini modelleyen bir mimariye sahipti. Hun’un fikri de o otelde personel olarak Yunan Tanrıları’nı çalıştırmaktı. İlk soru bunu nasıl görselleştireceğimiz oldu. Eskizler çizildi, beğenmedik. Tekrar, tekrar… Fotoğraf prodüksiyonu yaklaşık 2 ay sürdü. En çok cast bulmakta zorlandık. Yüzlerce modelle görüştük. Bu sırada da bir yandan tanrıların giyeceği kıyafetlerin dönemine özgü prototipleri dikiliyor kullanacakları aksesuarlar yapılıyor. Olmuyor biz atölye atölye geziyoruz. 60 gün sonunda her şey hazırdı. Modeller dahil 20 kişilik bir ekiple stüdyoda çekime başladık. Sonuç, Kristal Elma 2016 Yılın Reklam Fotoğrafı oldu.

Diva: Hiç ara vermeden çalışıyormuşsunuz gibi görünüyor. Dinlenmek için neler yapıyorsunuz?

ADC: Dünya güzeli bir kızım var. Adı Kumsal. Hayatımın en mutlu anlarını onunla geçiriyorum. Onunla çocuk oluyorum, ondan öğreniyorum. Kumsal ile ne kadar çok yorulursam, o kadar dinleniyorum. Onun dışında denizi, dağları, doğayı ve doğa sporlarını çok seviyorum. Serbest dalış yapıyorum, trekking yapıyorum, bisiklete biniyorum. Elimden gelse her yere bisikletle giderim. Çalışmaktan fırsat bulduğumuz her an, çadırlarımızı alıp kendimizi doğada kaybettiğimiz bir arkadaş grubum var. Anlayacağın doğaya dönüyor kafayı sıfırlıyorum.

Diva: Gelecek planlarınız neler?

ADC: Ulusal ve uluslararası yarışmalara projeler çekmek. Bunun dışında kişisel projelerim var. Onları hayata geçirip kişisel fotoğraf sergileri açmak istiyorum.


Bir Cevap Yazın